31 Aralık 2024 Salı

aşkın devrik hal



devrilmeye meyilli her şey

zamanı geçmiş bir şarkının terennümü belki

filmli makinede yalnız başınayken bir fotoğraf

yağmur damlalarının üstünde seyrettiği bir ayna

hatta sunta raflarda üzeri tozlu sinema kitapları

kısmetse sonbaharı müjdeleyecek yeşil bir ağacın altında

karşılıklı masallar kurulmuş yarım tahta masa  

bir ayağı haram bir ayağı aksa

-k

bir gece kafi gelir mi düzeltmeye her şeyi

mahvedecek hiçbir şey kalmamışsa eğer

bilirim yetmez bir de bini gelse dahi

sahi kaç hokkanın daha devrilmesi gerekir

kalbim sana mürekkep

süveyda sanılmış ki iflah olması zor

ya söküp atmalı ve öğrenmeli yaşamayı barikatların ardında

yahut kızgın bir bıçakla bir çentik daha kazıyıp

yaşanmakta olanın hangi gün olduğu hatırlanmalı

bir sevgi acıya dönüşüyor içimde yaşanıldıkça

katlanabilir mi bunca mesafeye

tarifi zor olan hislerin bir de buruşturulduğu o saman kağıtları

namlulara koşar adım kurşun kalemler

yetişebilir mi her türlü taksirata

peki şakakları şapkalarının gölgesinde hokkabazlar

geri getirebilirler mi unutulmaya direnmekte ısrarcı hatıraları

bilinmez… dört tarafı adalarla çevrili kendine sürgün kalbim

ve hatırlanmaya yüz çevirmiş bir ruh yaşamın kıyısında

kimdir bu virane meskene sürüklenen

dalgaların karalar bağladığı  her anda ismini haykırdığı;

küskün dudakları yabancı, yepelek bakışları yumulu heyhat!

faraza bir fenalık daha yer bulacak sokağın yaşamında yahut bir kayra

ne fark eder?

her şey bir ikilemin gölgesinde filizlenip yitmiyor mu ne de olsa

 

epilog

çoktandır devrilmiş hokkadan sızan mürekkep

nüfuz ederken bir müsveddenin solgunluğuna

bir yüzünde yazılanlar yitmek üzere şöyle:

aşk, isyan ve devrim

gençlik telaşesi

kolay oluyor yaş aldıkça insanın

olanla olmayanı kabullenişi.

‘devrim notları’ başlığı altında.

9 Aralık 2024 Pazartesi

öyle bir düş ki



uzaktaydım

gözlerimi kapadığımda işitmek için sesini

annemin bahçesinden kopardığım izole bir gülü kuruttum

başkalarını anlatan cümlelerin olduğu bir kitabın ilk sayfalarında

sonra gözlerinde göründü gözlerim

kelimelere karıştı gülün özü

kağıda dökülmüş her cümle yaşanmışlıklarımızı haykırır oldu

belkilendi kati surette yaşanır dedikleri her şey

daha sonra bir yangına dönüştü suç mahalli

okudum harfi harfine ne çizildiyse

damarlarımda hummalı nabızlara yürünüldü böylece

büyüdü gözlerimde göz bebeklerin

-den düşüverdim

bir umut göğsümde kavuşan küçürek ellerim tutunamadı daha fazla.


daha önce bir şiirde olduğu gibi ibrahim, gel!

gel ve düş şu isli saman kağıtlarına

biliyorum senin yangının değil bu

bir kez olsun gül bahçesinde geçsin bu hikaye, o kadar

gerekirse karıncalar su taşısın sırtında müstehzi kertenkelelere rağmen

ve gerekirse kurbağalara bakmaktan gelinsin

ki senin için bir anlamı yok bunun anlıyorum

istiyorum ki

‘’hürriyet’’ nidaları ile bir gönüle koşabilsin hislerim, düşünmeden

atılan zarların aynı rakama tesadüf etmesi gibi denkleşilsin

bilinsin tabi, karanlık sabahlara uyanmak kadar meşakkatli unutmak denen şey

aman! hiç hatıra hayale gelmesin bu bahis

rien ne va plus.