Zihnimin
kuytusunda bir kuyunun
Dibine itilmiş
bir çocuk
Hayalleri
yarım kalmış, aşkı karşılık bulmamış
Korktuğunda
eteğine sarıldığı annesinden uzakta
Yapayalnız…
Yaslı,
kuyunun duvarına sırtı
Dönük yüzü gökyüzünün gecesine
Yer yer
aralıklı gözleri
Bir
rüyaya teslim ediyor kendisini
Kâbus
olması ihtimalini düşünmeden.
‘’Yıllar
evvel kurumuş o’’ diyerekten
Hiçbir
kervan geçmemişse
Hıyanete
şahit kuyunun civarından
Züleyha
neyler
Ne
bıçak keser bileklerini
Ne de
çözülür düğmeleri gömleğin
Ne
gözlerinin feri gider
Ne
iftiraya meyleder dudakları.
Sadece
dile gelir yüreği
Yusuf!
Yusuf! diye fısıldar
İşte o
vakit ne güneş gösterir kendisini
Ne de
yıldızlar belirir karanlıkta
Yakup’un
gözleri dolar bardaktan boşalırcasına
Taze
ıslanmış toprak kokusu sarar dört bir yanı
Saklanır
haset dolu insanlar
Bahçesinde
beyaz çamaşırlar asılı evlerine.
Nihayette fısıltılar diner gözler kurur
Artık
dolup taşar dünya üzerindeki tüm boşluklar
Adeta
yeraltı kusulur yerüstüne
Sesler çekilir kuytularına
Hiçbir düşe
tesir etmeyen bir vaveyla haricinde
Ve belli
ki sular çekildiğinde şahit olunur
küçük bir bedenin kuraklığına.
