Üsküdar’da sahildeyim. Kız kulesi az ilerimde. Rüzgâr çok şiddetli esiyor, üşüyorum. Kimseler yok, normalin aksine. Simitçil martılar, yalnız banklar, metalik arabalar ve boynuma asılı kameramla ben hariç. Hava yağacak belli, bir şeye tepesi atmış. Vapur seferleri tehlikede. Belki de son seferleri bilinmez birkaç tane var denizin üstünde. Kimi kalkmak üzereyken Eminönü’nden, kimisi ise varmak üzere Eminönü’ne. Varmak üzere vapurun ardına takılmışken farkına varıyorum. Şehrin ışıkları henüz yanmış, saat altıya on var.
Süleymaniye kurulmuş yine tepesine,
Uçuşuyor kubbesinde rüzgâra karşı kuşlar
Ve minareleri yükseliyor gökyüzüne
Ardında kendine has bir kızıliyet var.
Üsküdar’da sahildeyim. Şehrin sesi yükseliyor karşıdan. Kimileri işlerinden çıkmış evlerine gidiyor, kimisi gezmeye gelmiş köprü altında balık ekmek yiyor, kimisi ise çoktan emekli olmuş, Galata’da balık tutuyor. Kimisi de aylaklık yapıyor efendim, buyrun karşınızdayım. Velhasıl, görüyorum tam Süleymaniye’nin ardında bir kızıllık. Ne güzel! Dayıyorum gözümü boynumdaki kameramın vizörüne ve pattadak basıyorum deklanşöre.
Sonra bir daha basıyorum… bir daha, bir daha derken… Birden çok fotoğrafım oluyor. Bu sırada kayboluyor gökyüzünden kızıllık ve karanlığa bürünüyor gökyüzü şehrin ışıkları izin verdiğince. Oturuyorum yalnız banklardan birine, bakıyorum fotoğraflara. Her biri bir an diyorum kendime. Yaşadığıma, gördüğüme bir kanıt adeta; her biri başka bir anlamı taşıyor sanki. O göğe yayılan kızıllık bir an umuda açılan bir kapı oluyor, bir an ise kundaklanmış bir evin yanışını haber veriyor. Yahut Süleymaniye’nin kubbesinde uçuşan kuşlar bir an tebessüme vesile olan simitçil martılar olurken, bir an ise kokuşmuşluğun peşinde ve ölümü gözleyen akbabalar oluveriyor. Ve bir an renkler daha civelekken bir an ise daha soluk ve soğuk oluveriyor.
İşte böyle
efendiler, Üsküdar’da sahildeyim. Saat çoktan yediyi geçmiş. Eminönü’ne gidecek
vapur henüz iskeleye yanaşıyor. Ve gökyüzünden birkaç damla düşerken, kararsız
kalıyorum yaşamı büsbütün düşünürken. Rüzgar şiddetini arttırıyor; yanaklarımda
kızıliyet, üşüyorum.
Fotograf: Oguzhan Karahasan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder